Kendi Kendimi Tedavi Edebilir Miyim
Mikroskopa ihtiyaç duymayan bir gerçeklikten söz ediyoruz.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu büyük bir ülke kümesi, “Batı Tıbbı” olarak adlandırılan tıp literatürüne göre hastalıklara yaklaşıyor. Bu şu demek, tıp doktorları ilaç şirketleri tarafından geliştirilen ilaçları reçete ediyor, teşhis için geliştirilen tarama cihazlarını kullanıyor, kan testleri yaparak elde etikleri verileri analiz ediyorlar. Batı tıbbı semptomlara odaklanıyor ve onları ortadan kaldırmak için çaba veriyor. Batı tıbbından daha eski bir geçmişe sahip olan Doğu tıbbı (Çin tıbbı) ise semptomdan ziyade bunun nedenine odaklanıyor. İnsanı ve dolayısıyla tedavi alanlarını, kulak-burun-boğaz, dahiliye, psikiyatri olarak farklı parçalara ayırmıyor ve insanı bedeni ve ruhu ile bir bütün olarak ele alıyor.
Batı Tıbbı milyar dolarla ölçülen küçük (!) yüzlerce pazardan oluşurken, Doğu Tıbbı’nın satacak ve para kazanacak çok az malzemesi var… Batı Tıbbı altından kalkamadığı her gerekçeyi “sebebi bilinmiyor” diye etiketlerken, Doğu Tıbbı ise vücudumuzda dönüp duran yaşam enerjisinin bloke olduğunu, bu enerjinin bir engelle karşılaştığı vakit bizi hasta ettiğini savunuyor.
Doğu tıbbını kanıtlamak
Bilime sonuna kadar inanan bir okuyucu olabilirsiniz. Biz de inanıyoruz. Sadece bazı şeyleri kabul etmek için bilimsel sonuçları beklemek biraz zaman alabiliyor. Doğu Tıbbı’nın asırlardır uyguladığı akupunktur, bugün Dünya Sağlık Örgütü tarafından yüzlerce hastalığın tedavisinde kullanılan bilimsel bir tedavi yöntemi olarak kabul ediliyor. Fakat bu kabulün gerçekleşmesi için kulaktaki enerji noktalarını ölçebilen elektronik bir cihazın üretilmesini beklemek ve yüzlerce kontrol gruplu çalışmanın sonuçlarını almak gerekti… (Türkiye’de akupunkturu resmi olarak sadece tıp fakültesi mezunu hekimlerin, sertifikalı akupunktur eğitimlerini tamamladıktan sonra uygulayabildiklerini de belirtelim.)
Hastalıkların kaynağı strestir
Bu ön kabulden sonra, yazının ana konusuna artık giriş yapmanın sırası geldi… Batı tıbbının nihayet son yüzyılda hastalıkların sebeplerinden biri olarak kabul ettiği stresin, doğu tıbbı tarafından hastalıkların ana nedeni olarak kabul edildiğini biliyor muydunuz? Bir kar topu etkisiyle önce baş ağrısı, sonra mide veya eklem ağrısı, ardından kalp rahatsızlığı ve en sonunda da kanser gibi daha önemli hastalığa yol açan o küçük stresleri yöneterek daha sağlıklı olacağınızı söylesek inanır mısınız? “Duvarı nem, insanı gam yıkar” diyen atalarımız inanmanın vakti gelmiş olabilir mi artık?
Netflix Şifa belgeselini izlediniz mi?
Dünyanın her yerinde kurnaz, insanların inançlarını sömüren bir grup insan yaşar. Sayıları az da olsa zararları fazladır. 90’lı yıllarda “otu çöpü kaynatıp hastalara şifa diye satıyorlar” minvalinde yapılan haberleri hatırlayın. Şimdi hatırladığınız bu haberleri dev bir süzgeçle zihninizden toplayıp çöpe atın. Şifa konusundaki düşünce havuzunuzdaki suyu temizleyin. Ve fırsatınız olursa Netflix’teki “HEAL” (Şifa) belgeselini izleyin. Türkçe altyazı seçeneğini bulunan bu belgesel, stres ve kaygı gibi kişinin kendi vücudu tarafından hissedilen duyguların, vücut kimyasını nasıl değiştirdiğini önce bilimsel verilerle açıklıyor. Nasıl olup da gün boyu sürekli kortizon hormonu salgıladığımıza, endişelerin vücudumuzun köşelerini nasıl paslandırdığına, stresin oluşturduğu kimyasal değişikliklerin organlarımıza nasıl zarar verdiğine şaşıracaksınız. Ve çok zorlu hastalıklarla mücadele eden insanların batı tıbbının tedavi yöntemlerinin yanında, streslerini ve kaygılarını yönetmek için başvurduğu birbirinden farklı iyileşme (şifalanma) yöntemlerini izleyeceksiniz. “Duygusal olarak gerçekleşenlere, fiziksel olarak tepki veririz. Ve duygusal yüklerle başa çıktığımızda hastalıklarımız da ortadan kalkar…” Meselenin özü tam olarak budur…
Odaklan, sev, sevil ve unut…
Yapılan pek çok çalışma gösteriyor ki, dua, ibadet, meditasyon gibi odaklanma ritüellerinden sonra ve hatta kendinizi vererek yaptığınız bir doğa yürüyüşünün ardından bile vücut kimyanız olumlu anlamda değişiyor. Bunu evcil hayvanı ile vakit geçirenler, çocuklarla oynayanlar, sevdiği bir işle meşgul olanlarda da görmek mümkün üstelik. Minnet duyanlar, hayal kuranlar, affedenler… Hepsinde iyileşmenin hızlandığı ve tamamlandığı görülüyor. Yazarken basit gelse de, insanın zihnindeki duvarları yıkmanın, odaklanmasının, alıştıklarından vazgeçmesinin ve kaygılardan arınmasının ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu bazen atomu parçalamaktan bile daha güç olabiliyor. İşte bu yüzden de destek almak gerekiyor.
Plasebo dedikleri…
Zihninizdeki farkındalığı yükseltmek için son bir örnek daha verelim… Kontrol gruplu deneylerde uygulanan bir araştırma yöntemi vardır. Bir tedavinin etkinliğini ölçmek için iki gruptan birine gerçekten o tedavi uygulanır. Diğer gruba ise tedavi uygulanacağı söylenir, hasta buna inandırılır ama arka planda aslında tedavi uygulanmıyordur. Örneğin bir gruba içi dolu ilaç kapsülü içirilir diğer grup içi boş ilaç kapsüllerini içer ama bunu bilmez. Günün sonunda boş ilaç kapsülü aldığı halde iyileşen insanlar olur. Tıp bilimi buna “plasebo etkisi” der. Yani hasta, ilaç aldığını, bu ilacın ona iyi geleceğini düşünerek tedavi olmuştur. Bir bakıma hasta, zihin gücüyle iyileşmeyi başarmıştır…
Bilenlere kulak verin
“Damdan düşenin halini damdan düşen anlar” diye bir söz vardır. Henüz ikna olmadıysanız önemli hastalıklar yaşamış tanıdıklarınıza, bunun nedeninin ne olduğunu düşündüğünü sorun. Ve size bir reçete yazmasını isteyin… Uzun bir “yapma” listesi ile karışılacağınıza eminiz… Bu listeyi uygulamak kolay mıdır? Belki değil… Ama şunu unutmayın ki stressiz, üzüntüsüz, kaygısız bir hayat kimseye bahşedilmemiştir. Fakat bunlarla ne yapacağımızı seçme hakkı istisnasız hepimize verilmiştir… Öyleyse, huzur ve sevgiyle dolu günler sizlerle olsun…